25 Şubat 2011 Cuma

BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ?



Yolda




Karagözler(Fethiye)




                                                                  Fethiye



                                                               Fethiye



BerceKız Plajı(Ölüdeniz-Fethiye)

Kelebekler Vadisi(Fethiye)


Eski Datça

14 Şubat 2011 Pazartesi

BEN NASIL DÜNYAYA GELDİM?

Bu soruyu ilk olarak ne zaman sordum hatırlamıyorum.Annemin ve babamın bana verdiği cevabı da.Muhtemelen cevabını kendi kendime öğrenmiştim.Oysa şimdiki çocuklar için çerez bir soru bu.Daha 3 yaşında olan oğlum size tarif edebilir mesela.Bir kitap aldık , 'Kan nedir?Nasıldır?' gibi bir takım sorular sormaya başladığında.İçiyle Dışıyla VÜCUDUNUZ adlı bu kitabın içerisinde , bir bebeğin nasıl oluştuğu ve sonra gelişerek, doğumun nasıl gerçekleştiği, çizimler desteğiyle, kısa ve net bir biçimde anlatılıyor.Yiğit önceden sadece 'ben annemin göbeğinden çıktım' diye ifade eder, kafasını kazağımın içine koyar ve sonra da 'doğardı' :)) Şimdiyse teknik terimlere girmeye başladık.

Dün,bir mağazada alışveriş yaparken , orta yaşlı bir teyze de Yiğitle ilginip,sohbet ediyordu.Bir anda konu dönüp dolaşıp , nasıl bebek  yapıldığına geldi!! Ağzında bir şeyler geveleyen teyzeye Yiğit bir anda 'stenden doğdum ben ' dedi ve yüzüme düşünceli gözlerle ,yardım isteyerek baktı.Kelimeyi tam olarak hatırlayamamıştı.Ben de düzeltmek durumunda kaldım 'sperm oğlum,sperm' Teyzeye dönüp :'Bir kitabında geçiyordu da ' diye de açıklama yapmak zorunda hissettim, kocaman gözlerle bakmasını engellemek için:))

9 Şubat 2011 Çarşamba

ÇOCUKLUĞUMUZA İNELİM


Dün akşamki çocukluk arkadaşımla geçirdiğim keyifli gecenin ardından yazdığım yazının üstüne , bir de sevgili ÖZGÜRANNE ' nin sobesi geldi.

Diyor ki : Sizden şunu rica ediyorum. Bir koltuğa uzanın, gözlerinizi kapayın. Çocukluğunuza dair sizi en mutlu eden şeyi hatırlayın. Kim vardı, nerdeydiniz? Ne hissetmiştiniz? Bunu akılda tutun.
Soru şu: annelerimizin ve babalarımızın, aile büyüklerinin biri yetiştirirken yaptıkları fark yaratan doğrular neler?  Hayatımızda ki "iyi ki"ler neler... 3 tane söyleyebilirseniz bir sobe başlatalım.


1- Mutfaktayız babamla.Daha küçücüğüm ve babamı izliyorum .(Babam yemek yapmayı çok severdi.Her daim neşeliydi mutfakta.Ben de babasının kuzusu olarak peşindeydim. ) Babam bir türkü mırıldanıyor.Sonra dedi ki 'Kızım ,hadi sana bir türkü öğreteceğim' 'Gemilerde talim var .Bahriyeli yariiim var.O da gitti sefere,ne talihsiz başım var....'  Hayatımın en zevkli anlarından biriydi.

2-İlkokuldaydım.Kabakulak olmuştum.Annem-babam çalıştığı için evde tek başıma yatıyordum.Kendi kendime vakit geçirmeye çalışırken ,kapı çaldı.Kapıyı bir açtım ki, ilkokul öğretmenim ve sınıf arkadaşlarımdan birkaçı beni ziyarete gelmişler.Gelirken de pastaneden poğaça almışlar.Nasıl büyük bir sevinç yaşadığımı anlatamam.

3-İlkokul'da en sevdiğim günlerden biri de 23 Nisanlardı.Her türlü etkinlikte yer alırdım çünkü.Trampet çalmak,halk oyunları,şiir okumak.En güzeli de 23 Nisan'dan bir gece önce ,annemle birlikte, aynı zamanda ev sahibimiz olan alt kat komşumuza inip, 20'li yaşlardaki kızlarının benim saçlarımı saatlerce, maşayla kıvırcık yapmaya çalışması,yapılan muhabbetler.Veee gece, büyük bir heyecanla ve sabırsızlıkla, sabahı hayal ederek , uykuya dalmak.

ve ve veeeeee şu an kafamda uçuşan, tatlı çocukluk anılarım:))

                                                                                      eylem t

ÇEYREK ASIRLIK DOSTLUK


Karşımda oturup , birasını yudumlayan, zaman zaman kahkahalarla ,zaman zaman gözleri dolarak, tüm içtenliğiyle benimle sohbet eden , 30'larının ortalarındaki bu kadın,  gözümde hala küçücük bir çocuk;can dostum . 'Ya, biz ne kadardır dostuz seninle? 'Hesap yapılır ve çeyrek asırı çoktan devirdiğimiz anlaşılır.
Oysa daha dün gibi onunla birlikte geçirdiğimiz tüm güzel anlar.Hayatıma şöyle bir baktığımda , ilkokul çağındaki anılarım kadar canlı ve beni mutlu eden bir dönem çok az.İyi ki dolu dolu yaşamışım , oynanacak tüm oyunları oynamışım, coşkuyu, sevgiyi, arkadaşlığı o en 'temiz' duygularla hissetmişim.
Umarım çocuğum da böylesine güzel bir çocukluk geçirir.
Ha,bir de ben anneme çok isyan ederdim mesela; beni akşam eve çağırdığında.Anlayamazdım: 'Neden beni oyundan çağırıyor.Beni daha başka ne mutlu edebilir, ne daha önemli olabilir ki!' diye.O da bir şeylere isyan edecek belki de , hatta şimdiden başladı bile :)

                                                                                                            eylem t   

8 Şubat 2011 Salı

ÇOCUK MÜZİKALİ - MÜZİĞE DOKUNMAK


Çook önceden, Devlet Opera ve Balesi'nin çocuk etkinliklerinden,HEIDI için bilet almıştık.Pazar günü ,oyunu izlemek için üçümüz Kadıköy Süreyya Opera'sına gittik.Evden çıkana kadar tam bir işkence yaşanıyor bu tür saatli etkinliklerde.Yiğit, bizi bulabildiği tek gün olan pazar günü, kalktığı andan itibaren ,bizimle vakit geçirebilmenin türlü yollarını deniyor.'Oğlum,tiyatroya gideceğiz,hadi bir an önce giyinelim'demek fayda etmiyor.Mutlaka bir arbede yaşanarak evden çıkılıyor.Ama sonrası güzel.
Kahvaltımızı Kadıköy'de yaptık.Hava güneşli ,etraf sakindi.Yiğit,yan masadaki üç çocuklu aileyi izlemek için pusuya yattı bir süre.Bizimki gibi çekirdek bir aileden sonra ,onlar oldukça hareketli ve eğlenceli gelmişti:)Sonrasında başka bir çocuklu aile daha geldi.Ondan daha küçük olan kız çocuğunun yanına gidip,bir süre elindeki arabayı gösterdi.Sonra minik kız tam alacakken çekti .Bu oyunu bir süre devam ettirdi .Sonrasında oyun saatimiz geldiği için Süreyya'ya  girdik.



İçerisi hınca hınç doluydu yine.Bu nedenle, DOB un sitesine üye olup, ''biletler satışa  çıktı'' mesajını görür görmez almak gerekiyor biletleri.Bu arada müdürlük oyun değişikliği yapmış ve bana bunu belirten bir mesaj geldiğini hatırlamıyorum.'Müziğe Dokunmak' adlı oyun vardı Heidi yerine.Çocuklara müziğin önemini anlatan bu oyunda sahnede bir de canlı performanslarıyla piyano,perküsyon,flüt,keman ve viyolonsel vardı.Bu müzik aletlerini de tanıttılar .Yiğit'in pek bilgisi olmayan 'çizgi kahramanlardan; ben10,bakugan vs nin dikkat çekeceğini düşünerek,dev bir ekranda onların görüntülerinin de yardımına başvurmuşlar ki, bence gereksizdi bunları çocukların gözüne tekrar sokmak. Onun dışında oyun kısaydı (45 dakika) ve interaktifti.Çocuklar ve biz anne babalar da katıldık oyuna.



Oyun sonrasında Fenerbahçe Parkına gittik.Her yerde papatyalar açmıştı.Güneş ısıtacak kadar içimize işliyordu.Yiğit , parkta çılgınca kaydıktan sonra , biz de  keyif çayımızı yudumladık.(hayatımızın en pahalı çayıydı gerçi !)

                                                                                                                                          eylem t

5 Şubat 2011 Cumartesi

BİR FİLM : KARANLIK ÇÖKÜNCE


Defne Joy Foster'ın ölümünden sonra,herkesin kadına olan bakış açılarını yeniden tartışmak zorunda olduğunu düşünüyorum.Ve aklıma daha önce izlemiş olduğum bir film geldi.Paylaşmak istedim.

Bir İsveç filmi. Nar Morkret Faller-Karanlık Çökünce :
İsveç gibi dünyanın sayılı gelişmiş ülkelerinden birinden 3 ayrı şiddet hikayesi.İkisi aile içi şiddetle ilgili.
Bu film bana o kadar çok şey düşündürdü ki.Öncelikle modern dünyadaki adaletsizliğin ne kadar vahim boyutta olduğunu .Aile,gelenekler ve töre adı altında kadına uygulanan şiddetin nasıl gizlendiğini ve ortaya çıkmayan böyle binlerce hikaye olduğunu.Adalet ararken, insanların genelinin mağdurdan,haklıdan  yana değil de, güçlü olandan  yana olduğunu.Aile,gelenek,töre kutsallığı adına çocukların nasıl da beyinlerinin yıkanmaya çalışıldığı ve küçücük yaşlarda buna alet edildiği.
Tabii ki hepimizin çok aşina olduğu bu durumların aslında tüm dünyanın gerçeği olduğunu gösterdi bu film bana.Tüm bu baskılara rağmen ,insan duyarlılığı ve bilincinin, örülen duvarları nasıl yıkıp,kendi 'kader' lerini tamamen değiştirebildiğini gösterdi. İnsanın hak arayaşı ve özgürlük mücadelesinin hiç bitmeden sürekli devam ettiğini ve her gün yeni bir tarih yazıldığını bir kez daha hatırlattı.

Bireysel mücadelelerle kat edilen muazzam yolların, birlikte olunduğunda  nasıl da çığ gibi büyüyeceğini ve çocuklarımızın hak ettiği dünyayı oluşturacağımız günlere olan  umudumu körükledi bu muhteşem film.

SİZ BİZİ TEMSİL ETMİYORSUNUZ

Medya ve iktidar.Günümüzde o kadar iç içe geçmiş,birbirine yakın kavramlar ki .Üstelik toplumu temsil ettikleri iddiasındaki bu iki oluşum da öylesine uzaklar ki bizlerden.Dayattıkları hayat görüşü ve kültürün insanlıkla uzaktan yakından ilgisi yok.

En son Defne Joy Foster 'ın ölümü üzerine medyada çıkan haberler,bir takım 'üst seviye' köşe yazarlarının yazıları ,bunu bir kez daha kanıtladı.

Gencecik evli bir kadın, küçücük bir çocuğu var,-televizyonda yapılan programlarından tanıdığımız kadarıyla- enerjik ,hayat dolu olan Defne Joy Foster,bir arkadaşının evinde,geçirdiği astım krizi nedeniyle hayatını kaybetti.

Haber bu.Peki bu haberi ilk duyduğunda,meşhur tabiriyle sokaktaki insan,yani bizler ne düşünürüz:
- Ne kadar da gençti :( Küçücük oğlu,annesiz kalacak bu yaşta :( Nasıl da hayat doluydu :( .... diye düşünerek üzülmez miyiz?Kendine insan diyen , herkes gibi.

ya da

-Aa,arkadaşının evinde ne işi varmış,gece eğlenceye mi gitmiş bir de ,yoksa kocasını mı aldatıyordu ?.... diye kötü niyetli sorular mı sorarız?

Ben, kesinlikle ve kesinlikle birçok insanın hissettiği ilk duygunun birincisi olduğunu düşünüyorum.Duyarlı, akıllı, insan gibi, her insanın.

Peki şu büyük medyamız ve de 'duayenler' bize neler düşündürtmeye çalıştı? Rating uğruna, ses getirmesi adına; insanlara hangi zihniyeti dayattı?

Bu oyuna gelmemek ,biraz düşünebilen her insanın elinde.

2 Şubat 2011 Çarşamba

BİR TATLI HUZUR




Bir kayık,denizde ya da gölde,İstanbul'un göbeğinde ya da küçük bir balıkçı kasabasında.Hafif hafif salınmakta.Umursamaz bir halde dünyayı.Kendi ritminde dans ediyor.Ardında bir deniz mavisi,bir gökyüzü mavisi ve sonsuzluk.  Küçük bir kız çocuğu denize bakıyor.Gülümsetiyor beni, annesinin çayını karıştırırkenki dikkatli ve minik elleri. Saçlarındaki sarılar,canlandırıyor yüreğimdeki ışığı.Konuşuyor hiç susmadan,bir şeyler anlatıyor kendi dünyasından,heyecanlı.Arkasında yine o kayık,hafifçe sallanmakta.Huzur bu değil mi işte diyorum içimden.Bu an, işte bu duygu ,bu kayık.. 

Bir de;  Ezginin Günlüğü 'Bahçedeki Sandal' albümü:)