30 Kasım 2010 Salı

Hayatın ritmi



Bir hüzün , bir sevinç .Bir iyi , bir kötü.Bir umutsuz ,bir heyecan dolu .Bir yalnız , bir kalabalık. Bir anlamsız, bir dolu dolu . Hayatın ritmi böyle böyle devam ediyor.Duygular ve beyin , gerçek hayatın düz mantığı ve hayaller iç içe.Bazen çatışarak , bazen kolkola hüküm sürüyorlar hayatımızda.

Uzun zamandır hatırlamadığım bir şarkı çalıyor radyoda :

Bir çocuk gördüm uzaklarda
Gözleri kederli hatta korkulu
Her şeye rağmen biraz gülümsedi çocuk
Sıcak sade ama biraz kuşkulu


Bir çocuk sevdim uzaklarda
Sanıyordum ki onun özlemi de buydu
O ise bir bakışta beni örtülerimden
Yalnızca ve yalnızca duygularıyla soydu


Ben böyle yürek görmedim böyle sevgi
Şimdi çocuk büyümekte günbegün
Bütün hüzünleri okşadı birer birer
Gizli bir ümide sarılarak biraz küskün


Bir çocuk gördüm uzaklarda
Biraz çocuk biraz adam biraz hiçti
Ellerinde yaşlı zaman demetleri
Daha önce denenmemiş yeni bir yol seçti


Bir çocuk sevdim uzaklarda
Bir elinde yarın öbür elinde dün
Erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün
Dünyanın haline bakıp güldü geçti


İyi ki radyolar var , o sımsıcak , tertemiz ,ruhumuza dokunan şarkıları hatırlatacak bir araç var hala.Tabii ki bir de istediğim zaman , istediğim şarkıyı dinlememi sağlayan fizy :)

                                                                                                          eylem T

24 Kasım 2010 Çarşamba

SONBAHAR

Hüznün göstergesi değil benim için sararmış yapraklar,
Huzur ve  derinlik



Hele bir de kıpkırmızıysa yapraklar,
Coşku ve sevinç







Yollar dolsun yapraklarla; kırmızısı,sarısıyla,
Götürsün beni doğanın kucağına,



O bilge ağacın altında oturayım,
Yumuşak sesini dinlerken, bakayım gökyüzüne



Doğaya karışayım,
Sonsuz dinginliğine



photos by Hugh Morton

                                                                                             eylem t

Ayrılmaz dörtlümüz

Tübitak yayınlarından aldığımız ilk kitaplardan biri  Hastanede idi.Anlatımı sade ve gerçek hayattan,çizimler sevimli, ayrıntılı ve komik.Çok sevmiştik.Üzerinde konuşacak birçok şey buluyorduk.Daha sonra Diş Hekiminde ,Doktorda ve Yavru Köpek de aynı şekilde bir etki bıraktı.Hergün okumamızı istiyor mutlaka.Bu dörtlüyü çok seviyoruz anne-oğul.

Son günlerde okumamı çok istediği diğer iki kitaptan da bahsetmek istiyorum:
Minik , İş Bankası yayınlarından çıkan bir kitap.Çizimler bir harika.Bir abla kardeş hikayesi.Her gece mutlaka okuyoruz.
Yuvada , Tübitak yayınlarından çıkan kalın kapaklı kitaplardan.Yiğit kitaba ''Küçük Kuş'' adını verdi.Hediye olarak gelen bu kitabın ,Yiğit'i bu kadar etkileyeceğini tahmin etmemiştim doğrusu ama Yavru kuşları ''cici cici' diye sevmesi ,hikayeyi sonuna kadar soluksuz takip etmesi ve ilgisini canlı tutması ,yanıldığımın göstergeleri.

Oğlum ve ben tavsiye ederiz arkadaşlarımıza:))

                                                                                                           eylem t

22 Kasım 2010 Pazartesi

İMDAAAAAAAAAT!!! SINIRLARI KOYMA ZAMANI GEÇMİŞ BİLE!

Bu uzun bayram tatilinde evdeydik.Ha hasta olacağız , ha olduk derken geçti tatil.Günler, Yiğit'in yaptığı türlü azgınlıkları,isteklerini gerçekleştirmek için üzerimizde uyguladığı her türden baskı yöntemini keşfederek geçti.Hoş bir deneyim olmadı.Çocuğumuzun, sınırlarını bilmeyen,her istediğini anne ve babasına yaptırabilecek, korkusuz ve kendinden emin tavırları karşısında küçüldük küçüldük küçüldük...
Tatilin sonlarına doğru, sevgili Nurturia annesi arkadaşım Ş'nin önerdiği kitabı okumaya başlamış olan eşimle ( Çocuğunuza Sınır Koyma(Robert J.Mackenzi) ) bazı sınır koyma yöntemlerini başlattık.
İlk olarak mutfak masasında bizimle birlikte yemek yemesini sağladık.İlk deneme başarılıydı.Evet bizi çok zorladı ama biz de ona direndik.Bildiğiniz, er meydanıydı mutfak.Kılıçlar kuşanılmıştı.Yemeğini salonda yemek isteyen 3 yaşındaki Yiğit'in her türlü itirazları karşısında, biz iki yetişkin anne baba ,tüm gücümüzle yemeğini burada yemezse odasında tek başına oturmak zorunda kalacağı silahını kullandık.Ağladı,saldıraya geçti,oturmayacağım dedi,aç kalacağım dedi,öğlenleyin yerim ben dedi.Ama sonuçta; kurmuş olduğumuz saat çalınca bu masa toplanacaktı ve Yiğit bizimle birlikte yemek yemezse hem aç kalacak , hem de odada tek başına kalma cezası alacaktı.Kararlılığımızı anlaması için aradan 15 dakika geçti ve sonunda sandalyesine oturdu.Yemeğini bitirmesi konusundaki ufak bir mücadeleden sonra da, kahvaltısını da bitirmiş olarak sofradan kalktı.

Kitabı henüz bitiremedim ama en kısa zamanda okuyacağım.Kitabı okuyup,uygulayan anneler,oldukça memnunlar sonuçlardan.Bu kitabın anne babalara kazandıracakları ise şunlar olacakmış:

- Anlaşılır, kesin ve etkili sınırlar koymak
- Çatışmalar ve güç mücadelelerine bir son vermek
- İşbirliğini teşvik edecek kurallar belirlemek
- Çocuklara sorun çözme becerilerini öğretmek
- Yanlış davranışlarla ilgili mantıksal sonuçlar uygulamak







                                                                                                           eylem t

12 Kasım 2010 Cuma

EVLAT SEVGİSİ


Bir kız çocuğu dolaşıyor kapımızın önünde.2 yaşlarında.Saçları kısa kesilmiş.Beyaz bir elbise var üzerinde.Davranışlarında bir rahatlık,  pervasızlık var.Gözlerindeyse biraz hüzün.Etrafta koşuştururken cebinden bir kağıt düşüyor.Babasının yazdığı bir mektup:''Halen üniversitede okumaktayım,kendimi bile geçindiremiyorum vs.vs.'' Terkedilmiş bu çocuk.Aman Allahım diyorum.Nasıl olur?Öylece sokağa bırakıp gitmiş mi? Peki nerde o şimdi?Kaybolmuş ortadan.Hemen aramaya başlıyorum.Kalbim küt küt atıyor.Ya bulamazsam, ya başına bir şey geldiyse?Evlerden birinin bahçesinde rastlıyorum ona.4-5 yaşlarında bir çocuk sıkıştırmış, kolunu yakalamış zavallının ve elindeki sert bir cisimle çiziyor kızcağızın  bileklerini.Hışımla çekip alıyorum kızı.Çocuğa da kızıyorum :'Ne yapıyorsun böyle sen?Canını acıtacaksın ?Böyle oyun olur mu hiç?Annen nerde senin?'' Çocuk işte.Gülüyor sadece.Çalıyorum evin kapısını.Açan yok.Bakıyorum ki kapı aralık.İçeride uyuyakalmış anne.Yerde oynayan bir de bebeği var.''Oğlunuz , çok tehlikeli bir oyun oynuyordu.Küçücük kızın bileğini nasıl da çizmiş,bakar mısınız?'' Kadın öylesine yorgun ve kendinden geçmiş ki ..Cevabını bile dinlemeden çıkıyorum evden dışarı.Sımsıkı sarılıyorum kıza.Seni artık hiç bırakmayacağım,sonsuza kadar koruyacağım diyorum içimden.O ise durgun gözlerle bakıyor etrafa.Bir çocuk değil sanki kucağımdaki.Duyguları,tepkileri elinden alınmış,boş gözlerle bakıyor dünyaya.Eve dönüyorum hemen hızla .Kızı yıkıyor,yediriyorum.Oğlumun artık bir kızkardeşi var diyorum.İçim mutlulukla doluyor.Kafamı tek kurcalayan; evlat edinme işlemlerinin nasıl olacağı, gün gelip de 'kızımı'   elimden alıp almayacakları .Onun dışında öylesine eminim ki evladımın sevgisinden.

                                                                                                     eylem t

10 Kasım 2010 Çarşamba

3 YAŞ SORUNLARI

Bebekken derlerdi hep :''Bu en güzel zamanlarınız'' .Burun kıvırırdım.'Olur mu öyle şey.Büyüdükçe,bilinçlendikçe,kendi başına hareket ettikçe herşey daha kolay olacak' diye düşünürdüm.1,5 yaşından sonra büyük bir hızla tırmanışa geçen bu bilinçlenme eğrisi, 3. yaşa geldiğinde daha da yükseldi ama sorunlar azaldı mı??Düşündüğüm gibi mi oldu??Alıştığı ev ortamından ,kreş ortamına geçiş sürecinin de işin içine girmesiyle birlikte can sıkıcı durumlar da ortaya çıkmaya başladı.Kendi isteklerinin ve duygularının farkındalığı üst noktalarda artık.Anne babayı ve yakınındaki insanları da iyice 'çözdükçe',kendi isteklerini bütün gücüyle bizlere kabul ettirmenin yollarını da keşfetti.Kabul edilmeyen istekler karşısında zaman zaman  'anne beni çok üzüyorsun' argümanına da kullanıyor, sinirli bakışlarla saldıraya geçip 'hadi üzülsene' acımasızlığını da.



Çıplak,minik  bir insanoğlu; masumiyeti ve acımasızlığıyla. Hayatla mücadelesi ,kendi isteklerini kabul ettirmek üzerine kurulu şu sıralar.Pek de engel tanımıyor.Duygu geçişleri yine zaman zaman keskinleşebiliyor.Karşısında nasıl davranacağını bilememek çok yıpratıcı olabiliyor.Sorunlar büyümedi aslında sadece karmaşıklaştı.2 yaşından beri ,birey olmanın yolunda emin adımlarla ilerledikten sonra 3 yaşında artık 'ben buyum  ve kabulleneceksiniz ' demeye başladı.Hoşgeldin.Hayatımıza yeni renkler kattın 3 yaş:))

                                                                                                      eylem t

9 Kasım 2010 Salı

3 YAŞ EĞLENCELERİ



Bol bol koşuşturmak,arabalarla oynamak,anne babanın sırtına tırmanmak,hoplamak,dans etmek,arada çığlıklar atmak,en ufak bir şeye ağız dolusu gülmek,alışveriş merkezlerindeki oyun yerlerinde çılgın gibi direksiyon çevirmek,diğer çocuklara bulaşmak,açık hava parklarında kaydıraklar(tersten çıkmaya çalışmak),salıncakta deli gibi sallanmak ve bağırmak,lunapark,sürpriz olan ne varsa büyük bir merakla ve sevinçle karşılamak,yarım yamalak da olsa şarkılar söylemek,kitapları anne,babayla birlikte okumak ve sorular sormak,hamurla oynamak ..................................................................................................................

Şu sıralarda birlikte eğlenerek baktığımız bir kitap.Babamız keşfetti bu kitabı.İlk başta bana saçma gelmişti böyle bir kitap almak.Yiğit'in 'Ali'yi bulamayacağını düşünmüştüm.Yanılmışım.Üstelik içindeki resimler ,inanılmaz çeşitlilikte karakter ve davranışları gösteriyor.Komik durumlar da var.Kitabın arkasında 'Ali'yi bulmak dışında da, bulmamızı istediği şeyler yazılı.Çok eğleniyoruz biz bu kitapla.Tavsiye ederim :
.Ali Nerede?



                                                                                                            eylem t

8 Kasım 2010 Pazartesi

KREŞ ARIYORUM

Yiğit'e anneannemiz bakıyor ama Ekim'de 3 yaşında olduğu için, yaz döneminde kreş arama çalışmalarına başladık.Anneannemiz pek sıcak bakmadı bu duruma.''Bu sene de bakayım ben '' dedi.Benim görüşüm ise ; hem annemin rahatlaması ,hem de Yiğit'in oldukça aktifleştiği,her duyduğunu kaptığı bu dönemde,yaşıtı olan çocuklarla iletişim halinde, huzurlu ve mutlu olabileceği,onun özelliklerine göre eğitim veren bir yerde günlerini geçirebilmesi idi.Kreş arama sürecine başlamadan önce ufak ufak araştırmıştım ama dananın kuyruğunun kopacağı noktada herşey daha bir zorlaştı.Önemli bir karar aşamasında olduğumuz için, stresli bir dönem geçirdik.İşin içine girmeden anlaşılamayacak durumlardan biri daha.Evin yakınında mı olsun,iyi bir yerse uzakta da olabilir mi,güvenebilecek miyim,Yiğit kaldırabilecek mi,eğitimleri nasıl olacak ,yemek yiyecek mi  gibi bir çok soruyla yüzleştiğimiz bir süreç yaşadık.Kreşleri gezmek ayrı bir mesai .Seçeneğin çok olması da kararsızlığı arttıran  bir neden.

Sevgili Kitubi, kreş mimi başlatmış.Çok taze bir blog yazarı olarak, bu durumlara pek aşina olmasam da ,sorduğu soruları kendimce cevaplamaya çalışacağım.Umarım, tüm annelere bir nebze yardımcı olurum.

     1.Çocuğunuzu kaç yaşında kreşe gönderdiniz/göndermeyi düşünüyorsunuz? Kreşe göndermek için beklediğiniz yaş dışında bir şey var mı?
        
        3 yaşına girmeye 1 ay varken kreşe başlattık.Ekim ayına denk gelmesi bizim için önemliydi.Kreşlerin başlangıcı Eylül ayında oluyor.Eylül ayında tatil programımız olduğu için Ekim'de başlattık.Böylece okulun programına çok geç kalmadan ama kendimizi hazır hissettiğimi bir dönemde başlatabildik.

   2.Çocuğunuza kreş seçerken sizin için en önemli kriter nedir? Olmazsa olmaz, bu sağlanmazsa evde bakılsın daha iyi diyeceğiniz.     
     
      Güven duymak.Kreşten çok yuva demek istiyorum ben aslında.Oradaki tüm çalışanların ifadelerinden,ortamdaki havadan bunu hissedebilmeliyim.Fiziksel koşulların iyi olmasının  yanında, öğretmeninden ,aşçısına, işlerini yani çocukları seven insanlar olduklarını anlayabilmeliyim.

  
3.Türkiye’deki kreşlerde rastlamadığınız, keşke olsa dediğiniz bir uygulama var mı?   
        
       Türkiye dışındaki eğitim sistemlerinden çok fazla haberdar değilim.

   4.Türkiye’deki kreşlerde yaygın olarak rastladığınız ve saçma bulduğunuz bir uygulama var mı?   
         Oluşturulan programların genelde birbirine çok benzediğini, özgün olmadığını ve  yaşlar arasında çok fazla ayrım gözeltilmediğini düşünüyorum.Kreşler, özel sektörün elinde olduğu için, fiyatları çok yüksek.Çalışan annelere yönelik,farklı bir sistem oluşturulması gerekir diye düşünüyorum.

    
5.Çocuğunuz kreşe gidiyorsa, kreşe başladıktan sonra en çok zorlandığınız konu ne oldu? Henüz gitmiyorsa zorlanacağınızı düşündüğünüz?     
        
       Çocuğumu daha önce oyun grubunu da göndermiştim ve kolay adapte olacağını düşündüm.Kreşe tam gün olarak yazdırdık ama adaptasyon için , başlangıçta birkaç saat devam etti.Tam güne geçildiğinde öğlen uykusu problemi yaşadık.Normalde 3 saat öğle uykusu uyuduğu halde ,okulda uyumadı.Kendi yaş grubundan da çok fazla öğle uykusu uyuyan olmadığı için,uyumak istemedi.Sonrasında da soğuk algınlığı geçirdi ve 1 hafta evde kaldı.Bu onun kreşten kopmasına neden oldu.Gitmek istemedi.Çözüm olarak; kreşi yarım güne çevirdik.Anneannemizin öğleden sonra bakacak olmasının avantajını kullandık.Şu anda çok daha mutlu ve adapte olmuş durumda.

   6.Çocuğunuz kreşe gidiyorsa, kreşe başladıktan sonra çocuğunuzda gözlemlediğiniz en olumlu gelişme ne oldu? Henüz gitmiyorsa kreşin gelişimine en büyük katkısı ne olur sizce?

   Gün içinde yaşadıklarını heyecanlı bir şekilde anlatıyor.Sözel yeteneğinin geliştiğini düşünüyorum.Bir sürü arkadaşı oldu ve onlara nasıl davranması gerektiğini yavaş yavaş öğreniyor.Branş derslerinden de öğrendiklerini zaman zaman söylüyor ya da gösteriyor.


                                                                                                    eylem t

4 Kasım 2010 Perşembe

GOLD COUNTRY(KAYIŞDAĞI) GEZİSİ

İstanbul, gün geçtikçe daha da çok yoruyor .Haftasonları trafik,haftaiçi trafik,kalabalık,curcuna,stresli insanlar.Çocuğumu doğa içinde ve tabii ki İstanbul dışında büyütme hayalim gerçekleşmeyince, kaçış yerleri arar oldum.Ama benim istediğim kaçamak değil .Umarım birgün o da olacak.  
Pazar günü, geleneksel kahvaltımızdan sonra,havayı da güneşli görünce ,Kayışdağı'nın eteklerine doğru gittik.Bir zamanlar, oralar başıboştu ve yürüyüşler,piknikler yapardık ormanda.Şimdiyse parsellenmiş durumda.Büyük bir bölümü Yeditepe Üniversitesi'nin arazisi haline geldi.Bizim gittiğimiz bölümü ise meşhur kanundan sonra ,özel bir kuruluşa verilmiş. Gold Country Park olmuş adı.Pek bir havalı bir adla anılan bu yerin, bir zamanlar, özgürce dolaştığımız ,başıboş orman olduğuna inanamadık.Tüm hızıyla,an be an değişen İstanbul 'da bunlara alışır olduk aslında.Tüketim dünyasının son oyunu da bu işte:Aslında halka mal olmuş,dağ,tepe,deniz kıyısının,birilerine satılıp,paralı giriş yapılan yerler hale dönüştürülmesi.Acı ama gerçek.

Kişi başı bir ücret karşılığı girdik Park'a.Tüm bu acı gerçeklere rağmen, attık kendimizi ağaçlar arasına.Oğlumuz da çocuk parkına.Çığlık çığlığa,güle oynaya geçirdik vaktimizi.Açık hava,ağaçlar,kısmi sessizlik iyi geldi hepimize.  

                                                                                                    eylem t

3 Kasım 2010 Çarşamba

DOĞA'YA ÖZLEM


Farkettim ki,
Uzun zamandır bakmıyorum denize böyle
Uzaklara,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu o çizgiye.
O sonsuzluğa çırpınan dalgalara.

Rüzgarın dokunuşu yüzümde,
Hafifçe kurutan tadı dudaklarımda.

Farkettim ki,
Hayatın ortasında bir nokta gibi,
Küçücük kalmış bedenim.
Yüreğimse sarmalamış heryeri.

Geçmiş,gelecek silinmiş.
Sadece o an,
Şimdiki anın olgunlaşmış tadı.

Farkettim ki,
Güneş, içime işlemiş,
Isıtmış iliklerime kadar.
Gözlerime dolmuş tüm parlaklığı.
Her yer ışıl ışıl.

Farkettim ki,
Hayat kendi ritminde akıp gidiyor
İnsansa aksak ve karmaşık ritmiyle huzursuz.
Karışamıyor hayatın akışına
Farklı bir hayatta debeleniyor 

Farkettim ki,
Anlamak istemiyorum o karmaşayı,
Doğanın ritmiyle bütünleşmek
Yeterlidir bana.

Ağustos 2010         

eylem t

2 Kasım 2010 Salı

AĞLAMAK

Bebeğinin ya da çocuğunun ağlamasını kim ister ki?Oysa ağlamak yavrumuzun ilk yıllarda kendini ifade etmesinin en önemli aracıdır.Bebekken;acıktıklarında,altlarını kirlettiklerrinde,gaz problemleri olduğunda ya da kendini güvende hissetmediklerinde ağlarlar.Çocukluk dönemine geçişte ise öfke,istediklerinin olmaması ,korku ya da sadece dikkat çekebilmek için ağlarlar.Onlar için öylesine doğal bir ihtiyaçtır ki.Oysa biz anne babalar için endişe verici ve korkutucudur.Çoğu zaman o ağlamanın altında yatan nedeni keşfetmektense,o ağlamayı durdurmaya çalışırız.''Ağlama'' dedikçe daha çok ağlar ve elimiz ayağımıza dolanır.Üstelik toplumsal alanlarda da çocuğumuzun ağlıyor olması ya da neşeli ve biraz yüksek sesli bağırışları tepki görür.

Aslında doğar doğmaz insanın verdiği ilk tepki ağlamaktır.Bizler 'büyüdükçe ' yabancılaşırız bu duygumuza.''Erkekler zaten ağlamaz''.Kadınlar da artık güçlü ve ağlamayan olmalıdırlar.Toplumumuz da ayıplar ağlayanı..Bunun tersi de çoğu zaman ayıptır.Kahkahalarla gülen biri olunca gözler ona çevrilir ve hoşnutsuzlukla bakılır.Duygular gizlenmelidir,uluorta yaşanmamalıdır.Oysa bizi biz yapan şey duygularımız değil midir?Doya doya ağlamak ya da kahkahalarla gülmek en doğal hakkımız değil midir?  

                                                                                                                    eylem t

1 Kasım 2010 Pazartesi

NURTURIA'DAN SONRA

Bloglar'ı ilk defa önemsemem ,anne olduktan sonra gerçekleşti.Kitubi Kitubi  ilk takip ettiğim blogtu.Dilinin sadeliği,samimiyeti,derin bilgisi etkilemişti beni.Nurturia Nurturia ile de bu sayede tanıştım.Annelik serüveninde yalnız olmadığımı hissettiren,her türden soruma ve sorunuma büyük bir içtenlikle ve bilinçle yanıt veren Nurturia'lı annelerle tanıştım.Tam aradığım gibiydi herşey: Samimi bir paylaşım,bilgi seviyesi yüksek ama bir o kadar da mütevazi ve sevgi dolu.Beni şaşırttılar.Bu kadar paylaşım ve içtenlik..Sonrası geldi zaten:Buluşmalar,etkinlikler.Nurturia bana çok şey kattı ve artık 1 yaşında.Tüm içtenliğimle kutluyorum.

                                                                                                            eylem t

ANNE OLMAK

Ondan sonra herşey değişti.Hayatın ekseni tamamen yön değiştirdi.

Hamilelikle birlikte başlayan bir dönüşüm,oğlumu kucağıma aldığım anda tepe noktasına çıktı.Ve sonrası ; sonrası apayrı,hiç bilmediğin ve yaşamadan da anlayamayacağın bir duygu seli.

Ne mutlu ki, bunu milyarlarca kadın yaşıyor.Bazıları farkında olmasalar da,annelik iyi bir insan olmaya en büyük adım.Bunun çoğalma güdüsüyle de ilgisi yok.Bir küçük insanın büyümesinin tüm sorumluluğunu aldığını hissetmekle ilgili .Bu, sevgi yumağıyla mayalanan deneyimlerin , sana öğrettikleriyle ilgili.
Dünyayı güzellik kurtaracak
          Bir insanı sevmekle başlayacak herşey. (Z.Livaneli-Ada http://fizy.com/#s/1m42ys )

BİR YOLCULUĞA ÇIKMAK İSTİYORUM.BENİMLE GELİR MİSİNİZ?

Dudaklarımda tuz ,saçlarımda deli poyraz,bakmak ufuklara.Hergün yeniden ve yeni bir güzellikle doğan günü keşfetmek ve batırmak güneşi gökyüzünün binbir rengiyle.


Her telden yazmak, paylaşmak istiyorum.Ben ne 'o' yum ne de 'bu'.Ben renk cümbüşüyüm.Bazı renkler baskın çıkacak.Bazı renkler hiç olmayacak belki de.Keşfetmeye hazırım.Birlikte keşfedelim mi?

Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar 


.................................................

(Ahmet Telli-Soluk Soluğa-2)http://www.antoloji.com/soluk-soluga-2-siiri/