29 Ocak 2011 Cumartesi

LABİRENT ÇILGINLIĞIMIZ (3 YAŞ)



Yaklaşık birkaç aydır , Boyut yayınlarının Anaokulu Dergileri 'nde çözmeye başladığı labirentler,Yiğitte yavaş yavaş tutkuya dönüşmeye başladı:)Bütün dergileri birçok defa elden geçirdiğimiz için ,artık yetersiz kalmaya başlamışlardı.Ben de önce sırf labirent içeren kitap aramaya başladım ancak bulamayıp,sevgili Nurturia annesi bir arkadaşımın önerisiyle ,internetten bastırmaya başladım envai çeşittteki labirentleri.En son,  bu siteden ve de buradan oldukça çeşitli labirentler bulabildim.Labirenti bitirdikten sonraki sevincini görmek,çok çok güzel oluyor.Denemek isterseniz ,bilginize..

27 Ocak 2011 Perşembe

AĞIT



Babacığım,
Karşımda uçsuz bucaksız bir gökyüzü,
yemyeşil buğday tarlaları var.
SEN YOKSUN

Nasıl da severdin;
usul usul esen rüzgarda,
ağaçların altında oturmayı.
Tam senin istediğin gibi herşey burada.
AMA SEN YOKSUN

Nisan'da 3 yıl olacak seni kaybedeli.
Yokluğunu yeni yeni kabulleniyorum.
O soğuk mermere sarıldığımda,
sana seslenip,gösteriyorum gözkyüzünü
VE SEN BENİ DUYMUYORSUN

Hayatımdaki en önemli dinleyicim,
en hoş sohbetli,
kahkahası bol insan
SEN YOKSUN

Hiç dinmeyen ,kanayan,kanayan,kanayan
sonsuza kadar kapanmayacak olan
YARAN VAR SADECE

                                                             eylem t

SÜRPRİZ OYUNCAK




  Bu oyuncaklardan kaç tanesiyle doya doya oynuyor ki?Kaç tanesini hatırlayacak ileride?

Onlarca araba,uçak,inşaat makineleri ve tüm bunların yanında rengarenk oyun hamurları ve kalıplar,çeşitli türlerde puzzlelar,toplar,scooter'ı,bisikleti vs.vs.vs.Aklıma şimdi gelmeyen,envai çeşit oyuncak.Kaygılıyım bu durumdan.Buna bir dur demenin oldukça zor olduğu bir dönemde dünyaya geldi oğlum.Etrafındaki herkes ona elinde bir oyuncakla geliyor.Üstelik her gelişlerinde : 'Sürpriiiiz'



O akşam babam kapıdan içeriye girdiğinde, gözlerinde farklı bir ışık vardı.Elinde taşıdığı ,benim için 'dev' görünümlü paket öylesine heyecanlandırmıştı ki beni .Yüzünde kocaman gülümsemeyle, paketi bana uzattı.O anda düşüp bayılacaktım heyecandan.Düz beyaz renkli,ince hediye paketini açtığımda ,mutluluktan ne yapacağımı şaşırmıştım.Oyuncak tavşan ,gözümde öyle büyük,öyle büyülü bir hal almıştı ki.Sımsıkı sarıldım ona.Kırmızı bir kumaştan kıyafet giydirmişlerdi.Bembeyaz uzun kulakları daha bir ortaya çıkmıştı o zaman.O benim ilk 'sürpriz oyuncağım' dı ve zihnimde hep öyle kalacaktı.Yıllar sonra; babamı kaybedeli yaklaşık 3 yıl geçtikten sonraki  şu anlarda bile , -onun- devasa sevgisini kalbimde tekrar tekrar hissetmemi sağlayacaktı.Ve yıllar sonra , çocukluğumdan, yetişkinliğime ve anneliğime geçiş sürecimde de o, beni bana hatırlatan bir iz , gösterge olacaktı.O minik tavşan , minik bir kız çocuğunun kalbinde nasıl böyle bir yer edinebilmişti???


                                                                                                                  eylem t



26 Ocak 2011 Çarşamba

3 YAŞ - DÜZELEMEYEN KULAK HASTALIĞIMIZ

  Aylardır bu hastalık peşimizde.İlk kez , çocuk doktorumuz tarafından kulak iltihabı teşhisi koyulduğundan bu yana 2 aydan fazla oldu.Antibiyotik tedavileri ve sonrasında kulakta biriken sıvıyla birlikte , tekrar eden bir iltihaplanma süreci.Kulak ağrısı yok, ateş bir iki kere kısa süreli oldu,burun tıkanıklığımız var.Aralarda iyileşir gibi olduğu dönemler de oldu ama kulaktaki sıvı birikmesi hem bakteri üretimini tetikliyor, hem de duymada azalmaya neden oluyor.Bu işin kesin çözümü ise kulaklara tüp takma ve genizeti operasyonuyla mümkün gözüküyor.Etrafımda araştırdığımda, birçok küçük çocuğun benzer süreçlerden geçtiğini ve bu operasyonlar sonrası çok rahatladıklarını duyuyorum.Her ne kadar , anestezi ile yapılacak olması korkutucu gelse de ,-doktorumuzun ifadesiyle- oldukça basit bir operasyon olması ve herhangi bir problem yaşayan kimseyi-etrafımda-duymamış olmam rahatlatıcı.Çok daha sağlıklı olacaksa çocuğum, bu operasyonun yapılması bir gereklilik.Bu yüzden de en azından bu konuda, şu anda kafam netleşti.

  Bu süreci yaşarken kreşe devam etmesi mi gerekiyor?Yoksa evde biraz daha iyi bir şekilde topralanması için kreşe ara verilmesi mi gerekiyor? Şimdi de bu sorunun cevabıyla ilgili düşünceler dolaşıyor kafamda.Yiğit, daha yeni yeni alıştı kreşe ve zaten yarım gün gidiyor.Kreşte mutlu olduğunu,arkadaşları ve öğretmenleriyle yoğun ve güzel zaman geçirdiğini düşünüyorum.Üstelik bu soğuk günlerde, evde bütün gün oturmasına -her ne kadar anneannemiz çok güzel ilgilense de - gönlüm bir türlü razı olmuyor.Son gittiğimiz doktorumuz ise bu konuda biraz hassas.Kreşe gitmemesinin çok daha iyi olacağını düşünüyor.Ancak henüz yeni yeni düzene giren hayatımızda , yeniden farklı bir düzene geçecek olmak beni düşündürüyor.Kontrol randevumuza gittiğimizde bu konuyu da doktorumuzla etraflıca konuşup netleştirmek istiyorum.Artıları ve eksileriyle , asıl olarak da Yiğit'in tepkileriyle, bunu da bir sonuca bağlayacağız elbet.

  Kulak iltihabıyla ilgili olarak söyleyebileceğim şey şu ki: Bu teşhisi çocuk doktorumuz koyduktan sonra ve ilk antibiyotik alımından sonra, geçmediğini anladığımızda,güvenilir bir KBB uzmanına direk olarak giderek,bu uzun iyileşme sürecini daha kısa vadede atlatmak ve onun kararıyla da operasyon çözümünü hayata geçirme konusunda daha erken netleşmek isterdim.Bu uzun süreçte hem Yiğit ,hem de biz çok yıprandık çünkü.

  Bu kulak hikayesi devam edecek . Umarım mutlu sonu  da yazarım buraya.

                                                                                                                    eylem t

21 Ocak 2011 Cuma

AV MEVSİMİ

Bir orman; karanlık ,puslu ve gizemli.Kamera, nehrin üzerinden yavaş yavaş ilerleyerek bizi bir noktaya doğru sürüklüyor.Kulaklarımızda muazzam derecede etkileyici bir müzik ; hızlanıyor,çeşitlenerek kalbimizin derinliklerine doluyor.İşte oraya; herşeyin başladığı o noktaya kilitliyor bizi.

Bir avın bir avcının eline geçmesi , bir avcının aynı zamanda bir ava dönüşmesi.Arada ise, hiçbirşeyden sorumlu olmadığı halde, kurban olanlar.

Bir başyapıt değil belki .Belki senaryoda şu olmasaydı , keşke şöyle oynansaydı diyebileceğiniz yerler olabilir bu filmde.Ama kesinlikle iyi bir film.Fikir iyi, insan analizleri iyi,görüntü ve müzik mükemmel.Gerçek bir sinema duygusu yaşamak istersiniz ve  filmin içerisinde kaybolmanıza izin verirseniz ; buyrun Av Mevsimi'ne.

Mesele, ne kimin av olduğu ya da avcının.Mesele, hayatın dinamikleri içerisinde herkesin avdan avcıya ya da avcıdan ava dönüşebileceği gerçeği.

Yavuz Turgul'dan sinema (hayat) dolu bir film.Tavsiye olunur:)



14 Ocak 2011 Cuma

TİYATRO: LEYLA'NIN EVİ


Zülfü Livaneli'nin romanından , Nedim Saban tarafından uyarlanan bu oyun, Tiyatrokare tarafından sergileniyor.Ben, Kozyatağı Kozzy'deki Gazanfer Özcan Sahnesi ndegittim oyuna.Öncelikle, Kozzy'nin tiyatro salonunun çok çok güzel olduğunu söylemeliyim.Sahneyi görememek diye bir şey sözkonusu değil,koltuklar gayet rahat ve içerisinin havalandırılması da gayet düzgün.Özellikle Anadolu yakasında oturanlar için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyorum buranın.

Romanı okumamıştım.Öncesinde oyun hakkında da hiçbir yorum okumadım .Uzun zamandır tiyatroya gitmemiş olmanın verdiği bir heyecan ve beklenti içerisindeydim yalnız. Üstelik  de bu oyun bana yakın bir arkadaşım tarafından hediye edilmişti.Benim için çok çok değerliydi bu yüzden.Konusunun derinliği daha oyunun girişinde belli ediyordu kendini.Üstelik ana karakteri oynayan oyuncunun sergileyeceği muhteşem performans ilk dakikada anlaşıldı.Yıllarca İstanbul'da, boğazdaki yalıda yaşayan Leyla Hanım(Celile Toyon), tüm hanımefendiliği,mağrurluğu,mahzunluğu, yumuşak ama aynı zamanda direnen kişiliğiyle elinden alınan evinin önünde oturmaktadır.Yıllar içerisinde ,toplumsal yapı da değişmiş, servet ve iktidarlar el değiştirmiş,kendi ailesi de bu süreçte yok olup gitmiştir.Peki Leyla Hanım, hakkını ,evini geri alabilecek midir? Yapayalnız kaldığı bu hayatta , ona yardım edenler çıkacak mıdır ?  Leyla hanım, kafesinden çıkarılmış bir kuş gibi yüzleştiği bu dünyayla başedebilecek midir? Bu soruların cevaplarını, yavaş yavaş oyuna dahil olan karakterlerle birlikte öğreniyoruz.Sahnenin arka planındaki görüntüler ve de müzikler de eşlik ediyor bu sürece.

Böylesine muhteşem kurgunun, tiyatro oyunu içerisinde ağır aksak ilerlemesinin sebepleri var mutlaka.Sadece bir izleyici gözüyle yorum yapabilirim elbette.Oyuncuların bazılarında görülen konsantrasyon eksiklikleri, diyalogların  ve konu aktarımının biraz fazla göstere göstere olması,buna rağmen akışkanlıktaki eksiklik , oyunun içine tam anlamıyla girmemi engelledi.

Oyundaki bir diğer müthiş performans da Leyla Hanım'ın tam zıttı karakterdeki Roxi(Ayça Varlıer)'den geliyor.Ama benim dikkatimi çeken bir diğer nokta ; Leyla Hanım dışındaki modern dünya kadınlarının  pek de olumlu karakterler olmamaları.Oyun sırasında üzerime çöken bu his de hoşuma pek gitmedi doğrusu.

Kendimce vasat diye değerlendirebileceğim  oyunun sonunda ,tabii ki alkışladım dakikalarca.Verilen emeğe,tiyatroya saygım sonsuz.

Bu oyunu nedense bir sinema filmi olarak hayal ettim.Mutluluk'dan sonra fena olmazdı hani:)
      
                                                                                                            eylem t

5 Ocak 2011 Çarşamba

KENT ORMANI VE İZCİ KAMPI


Geçen haftasonu , üçümüz de tatildik.1 Ocak olmasına rağmen hava güneşliydi.Soğuk olduğunu düşünerek Ümraniye CarrefourSa'ya gidelim dedik.Meğer 1 Ocak'ta AVM'ler 14:00'de açılıyormuş.AVM'nin önüne gelince anladık tabii ki durumu .Eşimin farklı yollar deneme merakı sayesinde , Beykoz tabelalarını takip etmeye karar verdik.Yolumuz üzerinde KENT ORMANI VE İZCİ KAMPI tabelasını görüp içeriye girdik.Görevli girşin serbest olduğunu söyledi.Zaten bizden başka kimse de yoktu.Şehrin ortasında vaha gibi bir yerdi.Yemyeşil kocaman bir alanda çocuk parkı,bir izci evi ve bir de gözetleme kulesi vardı.Etrafı ormanla kaplıydı.Biraz parkta oyalandıktan sonra ormana daldık.Yiğit,bir sopa buldu kendine.Etrafla ilgili türlü yorumlarda bulunarak,keyifle dolaştı yanımızda.Orman keşfimizden sonra , gözetleme kulesine çıktık.Öylesine memnundu ki hayatından Yiğit.Baharda tekrar gelmek için sabırsızlanıyorum.