20 Aralık 2011 Salı

CARNAGE-ACIMASIZ TANRI




'Modern' dünyanın merkezi New York'tan, iki ebeveyn çocuklarının arasındaki bir kavga nedeniyle bir araya gelirler.Çocuğu dövülen ailenin 'modern' olma heveslisi annesi Penelope(Jodie Foster) , kocasıyla(John C. Reilly) birlikte, bu konuyu konuşmak üzere diğer anne-babayı(Kate Winslet- Christoph Waltz ) evlerine konuşmaya davet eder.İşte bütün senaryo,bütün film  bundan ibaret.Yanlış duymadınız.Bir oda, iki anne-baba Yasmina Reza 'nın 'God of  Carnage' isimli  tiyatro oyunundan uyarlanan bu filmde  yönetmen Roman Polanski ,4 başarılı oyuncuyu da yanına alarak , bu sıkıcı görünüp aslında çok eğlenceli olabilen,çok basit görünen ama aslında çok derinlere göndermelerle bezeli  olan filmi  ile  seyirciyi ters köşeye yatırıyor.

Sinema salonundaki çoğunluk bu filme sadece diğer şaşaalı filmlerde yer kalmaması ve gençturkcell gecesi olması nedeniyle gelmişti.Film başlamadan önce ,seyircilere baktığımda ,filmin ilk yarısında filmi terk edeceklerinden neredeyse emindim.Nitekim filmin ilk 15 dakikasında 'bu ne ya ' seslerini duymaya başladım .Filmin ilk yarısındaki -kusma-sahnesine kadar, gayet yapmacık davranan ve incir çekirdeğini doldurmayan bir konudan bahseden bu iki 'itici' sayılabilecek çift  (ki özellikle sevmememiz gerekiyormuş onları) ,filmin ikinci yarısından sonra gerçek yüzlerini göstermeye başladıklarında ,salonda çıt çıkmadığını ve herkesin filme kendini kaptıdığını anladım.''Ne , nasıl, şaka mı bu film'' derken kendilerini bu 'sıkıcı, entel'  filme kaptırmışlardı bile.

4 ayrı karakter,evli,çocuklu ve modern dünyanın temsilcisi olarak ,tüm çelişkileriyle karşımızdalar.Pek bir tanıdık gelecek size bu sinir bozucu karakterler.

Daha çok tiyatro tadı olan filmin yanında,  İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından  'Vahşet Tanrısı' adıyla sahnelenen  oyunu da bizim oyuncularımızın performanslarıyla  izlemek , çifte bir zevk olacaktır heralde. http://www.istdt.gov.tr/turkce/oyunlar/oyun.asp?lngType=0&lngPlayID=322
eylemt

9 Aralık 2011 Cuma

A DANGEROUS METHOD



Çocuk sahibi olmanın  hayatıma  getirdiği sınırlandırmalardan biri de sinemaya gidebilmek.Çocuk öncesi her hafta sonu gittiğimiz , sevdiğimiz filmleri mutlaka sinemada izlemeye çalıştığımız o günler, geride kaldı.Çocuğumuzla geçirdiğimiz zaman zaten kısıtlı olduğu için,bu zamanı diğer aktivitelere ayırmak çok zorlaştı.Yine de,  çok sık olmasa da, sinemaya,tiyatroya, konserlere gidebilmek için zaman yaratmaya çalışıyorum.Başka türlü yaşamdan zevk alabilmem çok zor olurdu zaten.

İşte şimdi merakla beklediğim,  Freud ve Jung arasındaki ilişkiden bahsedecek olan bir film vizyonda.Film aynı zamanda Jung'ın ,iyileştirmeye çalıştığı bir kadın hastası arasındaki ilişkiye de yer verecek.Yönetmeni başarılı bir isim olan David Cronenberg. Filmi sinemada seyretmek için oldukça istekli ve heyecanlıyım.

Gelelim filme:
Filmin başında , psikolojide çığır açan psikanaliz yöntemini, bunalım geçiren hastası Rus Sabina Spielrein'e uygulayan Jung 'ı görüyoruz.Sabina (Keira Knightly) geçirdiği bunalıma rağmen , güçlü karakterini hissedebileceğimiz bir kadın.Jung(Michael Fassbender) ise kendini ,Freud'dan devraldığı  psikanaliz yöntemine ve hastalarına adamış bir doktor.Filmin adından da anlaşılacağı gibi ,bu method üzerine yoğunlaşılacağını düşünürken, film bir anda kelimelerden oluşan bir boşluğa doğru sürükleniyor.Jung'ın aile yaşamından tutun da ,Freudla tanışmalarına,Sabinayla aşka dönüşen ilişkilerine ,Freudla yollarının ayrılmasına tanık olduğumuz film boyunca ,kafamızda bunlardan hiçbiri tam olarak şekillenemiyor.Filmin içine girmek için kendimizi zorlasak da ,oyuncuların başarılı performansları buna katkı sağlamaya çalışsa da ,herşeyin havada bırakıldığı bir senaryoyla , bunu başarmak mümkün olmuyor.Filmde yer alan bazı sahneler,diyaloglar ,öylesine,görev icabı, araya sıkıştırılmış gibi.Freud(Viggo Mortensen) elindeki puroyla ,karikatürize edilmiş bir karakter,canlı değil.Jung 'ın çelişkileri ve Freud'a karşı çıkışlarının nedenini anlamak mümkün değil.Sabina 'nın  buhranlardan kurtulması nasıl oldu,hiçbir fikrimiz yok.Bohem ve nevrotik psikanalist Otto (Vincent Cassel), söylediği çok eşlilik yanlısı sözleriyle ,bir anda Jung'ın düşünce ve duygularını nasıl değiştirdi,anlayamıyoruz.

Çok büyük bir hayalkırıklığıyla çıkıyoruz sinemadan.Üzgünüz,kızgınız; David Cronenberg'in elindeki malzemeyi ,Hollywood film endüstrisinin çarklarında öğütmüş olmasına.Kafamızda sinir bozucu,gereksiz ve anlamsız  şu sahneyle yağmur dolu sokaklara atıyoruz kendimizi:

Jung ve Freud görüşlerinin tanıtımı için davetli oldukları  oldukları Amerikaya giderler .Gemileri, Amerika 'ya geldiğinde ,özgürlük anıtı bütün ekranı kaplar.Jung ve Freud ona bakar ve Jung şöyle der :'' İşte bu gördüğün geleceğin ta kendisi''.

Neeeeee!Ne alakası var bu filmde bu sahnenin diye bağırıp ,çağırasım geliyor  tüm film ekibine !!! YAZIK!
Not: En azından Jung ve Freud'un ilişkilerine  göz atmak için bir fırsat bu film: Bunun için bir kitap:  FREUD - JUNG MEKTUPLAŞMALARI http://www.icgoru.com/content/view/85/21/lang,/

eylem t

25 Kasım 2011 Cuma

FİLİN BANYOSU-THE ELEPHANT'S BATH

Üretken  anneler (  bloggerlar) , sevgili,  Oip ve  Özgüranne yeni bir çalışmaya daha imza attılar.Tebrikler. Bana da duyurması kaldı:)
Interaktif bir kitap olan FİLİN BANYOSU / THE ELEPHANT'S BATH  App Store'da ve Android Market'te!
İşte bu da tanıtım videosu: http://www.youtube.com/watch?v=9dkfxM-RVl4

14 Ekim 2011 Cuma

THE BAND'S VISIT



İsrail'deki bir kasabada açılacak olan Arap Kültür Merkezi'nin açılış kutlamaları için davet edilen Mısırlı (İskenderiye) bando ekibinin,İsraildeki bir kasabada  geçirdiği bir gecenin hikayesi.

Havaalanına geldiklerinde kimse onları karşılamaz.Kasabaya kendi imkanlarıyla ulaşmaya çalışırlar.Petah Tiqva 'ya nasıl gidebileceklerini sorarlar ama yanlış telaffuz  nedeniyle kendilerini Beit Hatikva 'da bulurlar.Burası , çölün ortasında, küçücük ve  adeta ölü bir sessizliğin hüküm sürdüğü bir yerdir.

Ve sımsıcak bir  film bundan sonra başlar.

İnsana dair herşey var bu filmde.Birbirlerine bu kadar uzak, hatta düşmanca davranan iki farklı kültürdeki ülkenin insanları, birbirlerinin en derin acılarına ,sevinçlerine ,sırlarına tanık olup; birbirlerine  her açıdan yardım edebilecekler mi? Sadece ve sadece insan olmak bir takım kapıları açacak mı?Aslında her dilde,dinde,ırkta yaşanan duygular birbirinin benzeri ,hatta aynısı değil mi?

Öylesine güzel insan portleri var ki.Oyunculuk muhteşem.Birçok duyguyu yaşatabilen çok güzel bir film.Tavsiye ederim herkese.(http://www.imdb.com/title/tt1032856/)

Son olarak ,hatırladığım kadarıyla,beni çok etkileyen bir diyaloğu yazmak isterim:

(İsrailli kadın ve Mısırlı orkestra  şefi ile konuşmaktadırlar. )

K-Orkestra şefi olmak kimbilir ne muhteşem bir duygudur.
Ş-Balık tutmak kadar değil.
K-Nasıl yani?Balık tutmak çok sıkıcıdır.Bazen 3-4 saat öylece boş boş oturup beklersin.
Ş-Beklerken;  denizin ve dalgaların muhteşem sesi, kumsaldaki çocukların bağırışları,oltanın denizle buluşurken çıkardığı ses  kulağımdaki en güzel senfonidir.

eylem t

5 Ekim 2011 Çarşamba

YILDIZLAR ,GEZEGENLER



Elimdeki kitabı görür görmez gözleri parladı.Hemen elimden aldı.Sabırsızlanarak okumamı istedi.Uzun zamandır 'değişik ' bir kitap istiyordu benden.Sanırım turnayı gözünden vurdum bu sefer. 7-12 yaş gurubuna hitap eden bu kitabın içeriğindeki bilgileri öğrenmesinden öte, uzaydan görünteleri içeren resimlere büyük bir merakla bakması ve incelemesi yeterliydi.Peki ama şu soruların cevapları , kitaptaki bilgilerden karşılansa iyi olmaz mıydı?Çocukların sorabilecekleri sorulara göre içerik hazırlamak çok mu zor acaba?


- Anne, Satürn'ün neden böyle kalın bir halkası var.
-Bunlar harita mı?( takım yıldızlarını gösteren bölümde)
-Pluton'a roketle gidebilir miyiz?Füzeyle mi gideceğiz yoksa?(En uzaktaki gezegen olduğunu okuyunca)
-Neden kraterler var?
.........
Bu merakını gördükten sonra , 4. yaş günü için ona ne hediye alacağım belirginleşmiş oldu:))


                                                                                                                                                                      eylem t

22 Eylül 2011 Perşembe

Ordan Burdan Sorular


Sabah gözlerini açar açmaz soruyor:

-Anne, Heidi büyükbabasına sarılıyor .Clara büyükannesine sarılıyor.Peter neden büyükannesine sarılmıyor???
-!!!! Yani ,şey .Hangi bölümünde oluyordu ki bu?
-Hani başında , Heidi büyükbabasına sarılmıştı ,Clara büyükannesine sarılmıştı ama Peter kimseye sarılmamıştı.Neden büyükannesine sarılmadı?
-E..Oğlum o sırada büyükannesi yanlarında değildi çünkü?
-Niye değildi?
-Evlerinde kalmıştı.Çok yaşlı olduğu için gelememişti yanlarına?
-Niye gelememişti ki?Hem Clara’nın büyükannesi de yaşlı.O nasıl geldi?
-Hımm.Peter’in büyükannesi biraz daha yaşlı ve yıpranmış.Ayrıca gözleri görmüyor?
-Yıpranmış ne demek? Neden yıpranmış?
-Kem küm.Kem küm..

Sabahın 7′si .Gözünü açar açmaz ‘anneeeee’ diyerek başlıyor o en acayip konulardan bahsetmeye.Ardı arkasına soru sormaya.Geçiştirmek istemeyip,ciddi ciddi cevap vermeye çalıştığımda daha bir batıyorum.Konudan konuya atlamalar ve her defasında nedenler,nasıllar?Bir de mantıklı şeyler soruyor , sıkıyosa atmasyon cevap ver.O zaman ardı arkası hiç kesilmez bu soruların.

Bu yaşımda, aslında ne kadar az şeyi bildiğimi yüzüme vuran biricik yavrum,o masum gözlerini açıp merakla sorular sormana yine de hayranım.Tek derdim, sana doyurucu cevap verememek aslında.Bilgisizliğimi yüzüme vurman sorun değil :) )

Sevgili ebeveynler; bu dönemde binlerce soruya maruz kaldığınızda siz neler yapıyorsunuz?Şöyle bir kitap buldum:Çocuklar Soruyor Nobelliler Cevaplıyor.ama yine de derdime hiçbir şeyin deva olamayacağını hissediyorum içten içe:))) Ama itiraf etmeliyim,çoğu zaman eğleniyorum değişik sorularıyla.



♥♥♥♥


Eveeet.Kreş dönemi geldi de geçiyor bile.Yiğit, bu sene Ekim’de ,evimizin çok yakınındaki ,komşumuzdan referanslı,bir yere başlayacak.4 yaşına girecek Ekim’de .5 yaş grubunda olacak kreşte.4 yaş Yiğit’e sanki iyi geldi.Daha bir duruldu,ağır abi oldu sanki.Tabii ki yerinde duramıyor yine,çene ,bacaklar hep aktif ama bilinç düzeyi çok daha farklılaştı.Bu sene kreş sürecinden daha umutluyum bu yüzden.Bakalım yaşayıp ,göreceğiz.Bu arada öncelikle öğretmeniyle tanıştık.Okulun referansını zaten almıştık.İçimiz ısındı öğretmene.Sınıfı da çatı katında ve oldukça geniş.Ama denemeden, görmeden ne desek boş.

Bu okul arayışlarında görüyorum ki, çocuğumun bu dönemlerde, çok daha küçük ama modern bir şehirde, karmaşanın,kafa karışıklığının daha az olduğu bir ortamda yetişmesini her gün biraz daha fazla istiyorum.
                                                                            eylem t

12 Eylül 2011 Pazartesi

Koca Bir Yaz Biterken



Bu yaz, yaklaşık 2 ay boyunca oğlumuz anneannesinin yanında,yazlıkta kaldı.Arada, bir haftalık yıllık iznimi onunla geçirdim.Onun dışında ayrıydık.Zor olmasına zor oldu ama yapılmayacak şey değil.Sadece 2 haftada bir yanına gidip biraz vakit geçirmekte yarar var.Ayrı kaldığımızın 3.haftası  özlem duyguları her ikimiz açısından da doruğa ulaştı çünkü.Orada çok çok iyi vakit geçirdi.Hergün sahildeydi.Kolluklarıyla yüzmeyi öğrendi.Tatil için yanına  gittiğimde,acaba 1 hafta sonra  nasıl ayrılacağım dediysem de, baştan beri onu ziyarete geldiğimi bilen oğlum,zorluk çıkarmadı.Artık kavuştuk neyseki.

Yokluğunda bol bol film izledik, bol bol kendimizle baş başa kaldık.İtiraf etmeliyim ; sıkıldık.Özellikle ben, olur olmaz şeylere kafa yorup durdum. Yiğit gelince, beynimin çalışma düzeni de geri geldi tekrar:)))

21 Temmuz 2011 Perşembe

ÇOĞUNLUK

Birçok ödül alan bu filmi yeni izledim ve etkilendim .(http://www.cogunluk.net/)

Orta sınıf bir ailenin  gerçekçi bir incelemesi.Sosyoloji ve tarih bilimine bence oldukça katkı sağlıyabilecek gerçekçilikte bir yaklaşım.
Her ne kadar filmde  tarih belirtilmese de , 80'ler sonrasında, mütahitlik yaparak hızlı bir şekilde zenginleşen ,hegamonyacı bir baba , edilgen bir anne ve onların 20 li yaşlardaki oğlunun hayatlarına derinlemesine bir şekilde bakmamızı sağlamış yönetmen.Çoğunluk demesi de boşuna değil.Toplumun büyük kesiminin benzer bir portreye sahip olduğu yadsınamaz.
Çoğunluğu temsil eden bu ailenin,çoğunluktan olmayı seçen oğlu ,Mertkan , ana karakterimiz.Aslında pek de karakteri olmayan bir karakterden söz ediyoruz.En verimli olması gereken çağlarındaki bu genç adam,babasının güdümüyle hareket eden,kendine ait bir meziyeti,amacı olmayan,kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmekten aciz biri.İşbitirici babasının baskısından sıkılsa bile,sindirilmiş ve güvensiz kişilik yapısı nedeniyle,hiçbir konuda ona karşı çıkamamakta.İlk kez kendine özel bir şeyler yapmaya çalıştığında ise,babasının katı kurallarına,ayrımcı yaklaşımına tosluyor ve vazgeçiyor .

İletişimsizlik,yozlaşma,bencillik,ayrımcılık gibi bu sistemin doğurduğu tüm olumsuzlukları tokat gibi yüzümüze vuruyor yönetmen.Oyunculuk bence muhteşem.Karakterler tıpa tıpa gerçeğine uygun oynamışlar.

Eğer çoğunluk buysa ki öyle, ben azınlıkta olmaktan çok çok mutluyum diyerek kenara çekilmek yeterli mi peki? Ya da gerçekten etkilenmemek mümkün mü bu yapıdan??

Kendini içine alan ve sonrasında sorgulatan bir film .

29 Haziran 2011 Çarşamba

4' E 4 AY KALA


Hala anne kuzusu,hep anne kuzusu .Minik bir adam ama aynı zamanda ; kendi düşüncelerini,duygularını ifade etmede ustalaştı.
Fazlasıyla hassas ve duygusal .Kendisine 'hayır' denilmesine  tahammülü yok.Gözler buğulanıp,dudaklar büzülüyor anında.''Ama ama sen beni artık  sevmiyorsun anne' '  Ağlamak, doya doya ağlamak istiyor sonrasında. 'Oğlum sana bazen olumsuz şeyler yaptığında hayır demem,seni sevmediğim anlamına gelmiyor ki!!! '  ''Ama ama sen kızgın bir şekilde hayır dedin bana''  'Bazen kızabilirim sana.Bu da seni sevmediğim anlamına gelmez'
Bu konuşmanın ardından mutlaka ve mutlaka kocaman,duygusal bir sarılma geliyor.İşte o zaman yelkenler suya iniyor.O zaman gözler yeniden ışıldıyor.Kelimeler hala yetersiz,ne kadar hakim olduğunu kanıtlasa da ,hala mimikler ve davranışlar önemli onun için.Her ayrıntıyı gözlemleme konusunda uçsuz bucaksız bir yetisi var hala.Gözlerdeki ufak bakışlar,ses tonlamasında iniş çıkışlar...Kaçışın yok.- Kelimelerin arkasına gizlenemezsiniz - der gibi bize.
Heyacanını ,mutluluğunu elinde olmaksızın, aşırı bir biçimde  dışarı vuruyor.En çok ama en çok üçümüz bir aradayken.Bir de vücudu da bu aşırı tepkilere eşlik ediyor.Ağız ,göz,gövde ; dışarıya fışkırıyor mutluluğu, sevinci, heyecanı.
Sürekli rüyalar görüyor ve kalkar kalmaz da anlatmaya başlıyor. Bazen 'kötü rüra' görüyor.Korkular da çok canlı hayatında ,diğer duygular gibi.
Aşık oldu tam olarak.Benim bir iş arkadaşıma:)) Ve aşkını deli dolu yaşıyor.En ufak bir ilgisizlik görse , hemen aşırı tepkiler veriyor.Ya da diğerleri 'aşkına' sahip çıkmaya çalışsalar,tüm gücüyle karşı koyuyor ''Onu ben seviyoruuum' 
'Anne , küpelerin beni heyecanlandırdı'
!! 'Nedenki?Çok mu beğendin küpelerimi'
' Evet.Hem onlar E..'nın küpelerine benziyor ''
!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

15 Haziran 2011 Çarşamba

ÇOCUKLA HAFTASONU GEZİLERİ

Yaza girmeye çalıştığımız şu günlerde, son dönem yaptığımız İstanbul ve civarı gezilerimizden birkaç tanesini daha yazmak istedim.

POLONEZKÖY (KAHVALTI)
Öylesine güzel bir yer ki Polonezköy ama erkenden gidip ,erkenden döneceksin.Trafiğe ve mangalcılara takılmadan:) Biz grup olarak ,Nurturia ekibiyle açtık Polonezköy sezonunu.Kahvaltıya gittik Ayşe Teyze Bağ Bahçe' ye. Ağaçların altına piknik masaları kurulmuştu.Arka taraf olduğu gibi orman.Ağaçlık bölgenin dışında da çimenlik bölge ve çocuk parkı vardı.Biz yanımızda bir de simit getirmiştik.Onun dışında getirdikdikleri serpme kahvaltı da yeterliydi.Bu arada bir de dere var yakınında .Orman,dere,çayır çimen,çocuk parkı .Daha ne olsun.Tüm çocuklar şenlendi ,coştu :))Sıcak bastırınca da kaçmak iyi oldu.Eve döndüğümüzde hepimiz öğlen uykusunu hak edecek kadar yorulmuştuk:))
Polonezköy'e gitmek için Kavacık'daki sapaktan girip,Polonezköy tabelalarını takip ediyorsunuz.Polenezköy'ü geçtikten sonra piknik yerlerini görmeye başlıyorsunuz.


KERPE -KEFKEN
Bu iki şirin kasaba ,günübirlik ya da bir gece kalmalı haftasonu planları için yazın ideal.Birçok güzel koy keşfedebilirisniz denize girmek için.Deniz orman içiçe yerler.Kerpe'yi daha çok seviyorum ben.Yazın şehirden tamamen koparak  , doğanın tadına varmak için ideal.Bizim bu seferki gidişimizde yağmur eşlik etti ama yine de çok eğlendik.
Nasıl  gidilir:TEM otobandan İzmit-Kandıra  istikametinde gidilecek .Kandıra tabelasını görünce ,sapılacak ve yine 3 şeritli bir yoldan yeşillikler içinde önce Kandıra ve sonra da Kerpe-Kefken'e ulaşılacak.Yaklaşık 2 saat sürüyor.



TAKSİM
Seçimlerin olduğu pazar günü için Beyoğlu gezisi planladık.Bir gün önce konuşulan profiterol mevzusunun ardından  aklımıza geldi bu plan.Üstelik Yiğit de metroya binmek istiyordu.Sabah erkenden oyumuzu kullandık.Yanımıza baston pusetimizi,sırt çantamızı alarak ,akbilimizi doldurduk.Anadolu yakasında olduğumuz için , karşıya ,Mecidiyeköy'e geçmeyi düşündük .Durağa geldiğimizde iki katlı otobüsü görünce Yiğit çıldırdı binmek için.Atladık hemen.Mecidiyeköy'de inip metroya bindik.Biraz karanlık olması Yiğit'i tedirgin etse de yine de hoşlandı yolculuktan.Taksim'e  vardık.Sütiş 'de bir şeyler atıştırıp İstiklal'den Tünel'e doğru yürüdük .Tabii bu yürüyüş bir çok eğlenceli durağa gebeydi.Envai çeşit şeylerin satıldığı pasajlar,çiçek pasajı ve civarındaki pasaj ve sokaklar,St Antuan Kilisesi ,ve pek tabi İnci Profiterol.




GALATA KULESİ
Geçen sene, Yiğit'e kitabı ' Galata Kulesi'nin Martısı Zeynep'i okuduktan sonra ilk kez gitmiştik buraya .Kulenin içine de girip, martı Zeynepler eşliğinde izlemiştik İstanbul'u.Bu sene kuleye çıkmasak da uğradık Galata'ya.Bir ritüeli gerçekleştirdi Yiğit ; kulenin duvarına bir öpücük kondurdu! Neden bilinmez ama geçen sene görür görmez yapmıştı bu hareketi :))
Seyreyleyelim manzarayı:)


MODA
Moda ,benim lise yıllarımın geçtiği yer.Gönlümde Kadıköy'ün de Moda'nın da yeri ayrıdır o yüzden.Bu seferki gidişimiz sadece ve sadece Ali Usta'nın dondurmasını yemek içindi.Bir de tramvay sefası yaptık giderken.Yiyecek içecek mekanlarıyla,çay bahçeleriyle haftasonlarının vazgeçilmezlerinden biri burası.

KIZ KULESİ
Kule sevdamız Galata'dan ibaret değil tabii:) Kız kulesi de öpülmeyi hak edenlerden:)

10 Haziran 2011 Cuma

HAVA KUVVETLERİ MÜZESİ-YEŞİLKÖY

- Burası tam da benim yerim!!!!
diye sevinçle bağırdı Yiğit müzenin kapısından içeri girer girmez.  Havacılık müzesi  gezisinden bu kadar hoşlanacağı aklıma gelmemişti hiç.Neyse ki babası bunu düşünebilmişti:) Harika bir pazar gezisi programının başlangıcı olarak ,sabah önce arabamızı Kadıköy'e park ettik.Yiğit'in pusetini de alarak doğru Eminönü iskelesine gittik.Eminönü vapurunda Yiğit'in seçtiği en üst kattaki açık yere oturduk.Hava güneşliydi.Martılara ekmek atmak istedik ama fazla gelmediler yanımıza.Sonra yanımıza aldığımız  yiyeceklerimizi çıkardık.Mis gibi İstanbul manzarasıyla kahvaltımızı yaptık.Eminönü iskelesinden doğru Sirkeci garına yönlendik ve Halkalı yönüne giden trene bindik.Tren hareket ettiğinde Yiğit gördüğü eski püskü vagonlara bile hayranlıkla sesleniyordu 'Vayyy, şu vagonlara baak.Ne kadar güzeeel'  Yeşilköy durağında trenden indik ve adı üstünde yeşillikler içindeki yoldan karşıya geçer geçmez müzeye vardık.Çeşit çeşit uçağın yer aldığı açık hava müzesinde Yiğitle dolaşmak çok keyifliydi.Sürekli bir heyecan içerisinde ''Şuna baaaak.Ne güzeeeel.' 'Şuna baaak.Kocaman'' ifadeleriyle müze gezimizi tamamladık.Sonrasında trenle Bakırköy'e gitmeye karar verdik.Orada öğle yemeğimizi yedikten sonra deniz otobüsüyle Kadıköy'e geçtik.Yiğit'in hayranlık ifadeleri devam ediyordu. ' Ne kadar hızlı!'' 'Bak bu gemiye de geçtik'' ''Aaa .Şu mavi konteynerlara baaak ''.Kadıköy'e inince hızımızı alamayıp , tramvayla Moda'ya gittik.Sezonun ilk dondurmasını 'Ali Usta' da yiyerek gezimizi taçlandırdık.Eve döndüğümüzde üçümüzde  de tatlı bir yorgunluk vardı:))









18 Mayıs 2011 Çarşamba

Kapadokya - Büyülü Coğrafya,Etkileyici Tarih

Yine düştüm yollara yollara yollara...
Bu şarkıyı mırıldanmayalı ne kadar çok zaman geçmişti.
3 arkadaş 3 günlük bir Kapadokya gezisi yaptık bu hafta sonu.Cuma sabahı Kayseri uçağına bindik ve içimiz kıpır kıpır başladık yolculuğumuza.Hava kapalı ve soğuktu.Normalde yılın bu döneminde -13 -15 mayıs - hiç olmadığı kadar soğuk ve yağmurlu gösteriyordu meteoroloji.Mecburen yağmurluk,şemsiye ve paltolarımızı aldık.İyi ki de almışız.Kışı aratmayan günler geçirdik Kapadokya'da.
Gelelim gezimizin ayrıntılarına:
Öncelikle turla gitmemekle çok iyi yapmışız.Uçakla Kayseriye gidip,havaalanından araba kiralayarak, dilediğimiz gibi ve rahatça gezebildik.Bir de navigasyon aleti istedik arabamıza.Dizel,2010 model Hyundai Era ,bize hiç ama hiç problem çıkartmadı .Kayseri havaalanındaki Filopark acentasından kiraladık sorunsuz bir şekilde.(http://www.filopark.com/Iletisim.aspx) Çok sevgili bir arkadaşım Ürgüp'te yaşıyor.Onun tavsiyesiyle yer ayırtmış olduğumuz,  Yasemin Hanım'ın sahibi olup ,işlettiği Yasemin's Cave House  'daki odamıza yerleştik.(Aynaklı Oda imiş ismi)(http://www.yasemincavehouse.com/index.php?yasemin=house) Ürgüp'ün bir mahallesi olan Esbelli bölgesinde yer alan otelimizin gerçekten muhteşem bir manzarası vardı.Çok sıcak bir şekilde ağırlandık.Odamızda çay, kahvemizi ve suyumuzu da eksik etmemişti Yasemin Hanım.Çok hoş bir balkonu ve ufak bir bahçesi olan otelde ,maalesef açık havada kahvaltımızı edemedik ama girişteki şirin odada,ev sıcaklığında çayımızı yudumladık her sabah.

Odamızdan görünüm.

Balkonumuzdan görünüm.

Esbelli mahallesinin bir bölümden görünüm.
Sarının her tonun ağırlıkta olduğu bu coğrafyaya ilk kez gelişimizdi ve etkilenmiştik.Oysaki bu daha 300 km ye yayılan Kapadokya'nın ve meşhur peri bacaları diyarının sadece ufak bir bölümüydü.
Kapadokya diye anılan bölge aslında, Nevşehir ili merkezde olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerinin bazı bölümlerini de içine alan bölgededir.Pers dilinde 'Güzel Atlar Ülkesi) anlamına gelmektedir.Bölgenin coğrafi özelliği olan masalsı Peri bacaları, 60 milyon yıl önce; volkanik dağların püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların, milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır. Coğrafi olaylar Peribacaları’nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biridir.
 
MÖ XII. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar MÖ VI. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına geliyor. MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. MÖ III. yy. sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar. MÖ I. yy ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. MS 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma’nın bir eyaleti olur.
Kapadokya MS III. yy’da Kapadokya’ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya, baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.
 
Arkadaşımın  oluşturduğu 2,5 günlük gezi planımızı da harita üzerinde işaretledikten sonra gezimizin ilk durağı olan Ortahisar'dan keşfe başladık.

ORTAHİSAR
Ortahisar'daki ilk durağımız yeni açılan bir oteldi.Bir sonraki  gelişimiz için ,birebir ziyaret etmek istediğimiz bir yerdi.Otelin çok tatlı,güleryüzlü, ilgili  ve bilgili  işletme müdürü Nil Hanım,  odalarını bir bir gezdirdi.Muhteşem manzarasına hayran kaldık.Oldukça zevkli döşenmiş , yepyeni bir oteldi Hezen Cave Hotel (http://www.hezenhotel.com/)

Hezen Cave Hotel'in terasından görünüm

DEVRENT VADİSİ (DEVRENT VALLEY)
Ürgüp -Göreme yolu üzerindeki ilk durağımız Devrent Vadisi oldu.Bu vadide, kayaların arasında çok zevkli ve inişli çıkışlı bir yürüyüş yaptık.Buradaki peri bacaları çok değişik şekiller aldığından ve de bazı canlılara benzetildiğinden dolayı Hayal Vadisi(Imaginary Valley) olarak da biliniyor.


ZELVE AÇIK HAVA MÜZESİ / PAŞABAĞLARI
Göreme yolu üzerindeki diğer durağımız olan Zelve Açık Hava Müzesi'ne girerken öncelikle müzekartlarımızı aldık.Ücretleri: 20TL normal,10TL öğretmen  .Bu kartı bir yıl boyunca tüm müze girişlerinde kullanıyorsunuz.Zelve'de öylesine yoğun bir yağmura yakalandık ki , bir iki oyuk gezisinden sonra geri dönmek zorunda kaldık.Bu büyüleyici vadiyi bir sonraki gezimizde tamamlamak üzere Paşabağların'da kaybolmaya gittik:)
Yağmur biraz dinmişti ve Paşabağları ilk girdiğimiz andan itibaren bizi büyüledi.

Paşabağların'da gördüğümüz peribacaları farklı; şapkalı gibi bir görünümleri var.Bunun nedeni ise 'alt kısımlarının kolay aşınabilir, üst kısımlarının ise sert kayadan meydana gelmiş olması ' imiş.

Paşabağlarında adı üstünde üzüm bağlarını da görebilirsiniz.Tam anlamıyla huzuru hissedebilirsiniz burada.
ÇAVUŞİN KİLİSESİ / KÖYÜ
Kapadokya bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden biri olan bu köydeki harabeler,eskiden hıristiyan dervişlerin ve topluluklarının yaşadığı yerlermiş.
Bu tarihi ve şirin köyde taze sıkılmış meyve suyunuzu da içebilirsiniz:)

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ (GOREME OPEN AIR MUSEUM)
Aslında , burası bizim 3.günkü programımızdaydı ama güzergahta,Çavuşin'den sonra gezilebilecek bir yer.
Çok çok sevdiğim bir yer oldu burası da.Kayaların görünmü adeta bir masal ülkesini andırıyor.İçleri yine oyulmuş .İrili ufaklı kiliseler var.Özellikle Elmalı ve Karanlık Kilise'yi görmeden gelmeyin.Karanlık Kilise için müze kart dışında artı bir ücret alınıyor.(8 TL)



GÖREME
Peribacaları ile içiçe , ufak restaurantların ve hediye dükkanlarının olduğu ,turistik bir mekan.


UÇHİSAR
Çok fazla gezip ,göremediğimiz yerlerden biri de Uçhisar oldu.Oysaki doyumsuz manzaralar sunan bir yer.

Uçhisar-Nevşehir yolu üzerinde Kocabağ Şaraplarına uğramayı unutmayın.Mutlaka tadın.Beğendiklerinizi satın alabilirsiniz.

KAYMAKLI YERALTI ŞEHRİ(KAYMAKLI UNDERGROUND CITY)
Böylesine ilginç bir yer görmemiştim hayatımda.Binlerce kişinin ,aylarca yaşayabileceği şekilde düzenlenmiş 8 kattan oluşan bu yeraltı şehrini gezerken çok farklı duygular yaşayacaksınız.Gruplara denk gelmeyeceğiniz saatlere gezinizi ayarlarsanız daha rahat gezebilirsiniz.Aslında havalandırma durumu nefes alma konusunda sorunsuz bir ortam yaratsa da, kapalı mekan,dar yollar zaman zaman rahatsız edebilir.Ayrıntılı bilgi için bu linkten yaralanabilirsiniz belki.(http://kapadokyaweb.com/inceleme/kaymakli-yeralti-sehri)
SOĞANLI
İşte buraya bayıldım.Her adım başı doğa ve tarihle içiçe .Çok ilginç ve güzel bir bölge.Keşfedilmeyi bekliyor.



Kayaların içerisinden hayat.
Soğanlı'ya geldiğinizde mutlaka Kapadokya Restaurant'a uğrayıp ,yemeğinizi orada yiyin.

ŞAHİNEFENDİ (SOBESSOS ANTİK KENTİ MOZAİKLERİ)
Soğanlı-Ürgüp yolu üzerinde yer alan bu köyde yer alan antik kent Sobessos'un  kilisesinin zemininde gün ışığına çıkarılan mozaikleri görebilirsiniz.
KEŞLİK MANASTIRI(KESLIK MONASTRY)
Şahinefendi'den devam ettiğinizde Taşkınpaşa'yı geçtikten sonra solda manastır levhasını göreceksiniz.Bu tarihi manastrırın bahçesi Cabir bey'e dedesinden kalmış ve Cabir bey de manastırın tüm bakımını üstlenmiş.İlk kez bakımlı bir tarihi mekan görmenin şaşkınlığı oluyor bir an.Girişte 4 TLlik bilet kesilmekte.
MUSTAFAPAŞA
Ürgüp'e gelmeden uğradığımız Mustafapaşa, bir zamanlar zengin Rumların yaşadığı bir yermiş.Mübadele döneminde zorunlu göç nedeniyle ,kenti terk ettikten sonra burası eski şaşaalı günlerinden uzaklaşmış.Ama yine de eski lüks döneminin etkilerini hissedebileceğiniz bir  yer.(Asmalı Konak dizisindeki konak da burada.Şu anda 'Old Greek House' adında bir otel olmuş.)
KIZILÇUKUR VADİSİ
Ihlara Vadisi yürüyüşünü bir sonraki gelişimize bırakarak ,arkadaşımızın da katılımıyla Kızılçukur Vadisi yürüyüşü yaptık.Burada günbatımı izleme noktası da var.Akşamüzeri gidip gün batımını izlemek de ayrı bir keyif.Farklı parkurlara sahip vadiyi yürüyerek Çavuşin köyünden çıktık .
İlk önce arabamızı panaromic bakış noktasına park ettik ve vadi yürüyüşümüzü yaklaşık 1,5 saat içerisinde Çavuşin'de noktaladık.Çavuşin'den arabamıza bir arkadaşımız bizi bıraktı ama sanırım taksi bulmak gerekecekti o olmasaydı.
 




Kızılçukur vadi yürüyüşümüzle muhteşem bir nokta koyduk gezimize.Üzgün yüzlerle Kayseri yoluna devam ettik ve veda ettik bir masal ülkesine.

Kayseri Havaalanın'dan Erciyes'e bakış ve de Kapadokya gezisinin son durağı.
                                                                                                               eylem t