14 Ocak 2011 Cuma

TİYATRO: LEYLA'NIN EVİ


Zülfü Livaneli'nin romanından , Nedim Saban tarafından uyarlanan bu oyun, Tiyatrokare tarafından sergileniyor.Ben, Kozyatağı Kozzy'deki Gazanfer Özcan Sahnesi ndegittim oyuna.Öncelikle, Kozzy'nin tiyatro salonunun çok çok güzel olduğunu söylemeliyim.Sahneyi görememek diye bir şey sözkonusu değil,koltuklar gayet rahat ve içerisinin havalandırılması da gayet düzgün.Özellikle Anadolu yakasında oturanlar için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyorum buranın.

Romanı okumamıştım.Öncesinde oyun hakkında da hiçbir yorum okumadım .Uzun zamandır tiyatroya gitmemiş olmanın verdiği bir heyecan ve beklenti içerisindeydim yalnız. Üstelik  de bu oyun bana yakın bir arkadaşım tarafından hediye edilmişti.Benim için çok çok değerliydi bu yüzden.Konusunun derinliği daha oyunun girişinde belli ediyordu kendini.Üstelik ana karakteri oynayan oyuncunun sergileyeceği muhteşem performans ilk dakikada anlaşıldı.Yıllarca İstanbul'da, boğazdaki yalıda yaşayan Leyla Hanım(Celile Toyon), tüm hanımefendiliği,mağrurluğu,mahzunluğu, yumuşak ama aynı zamanda direnen kişiliğiyle elinden alınan evinin önünde oturmaktadır.Yıllar içerisinde ,toplumsal yapı da değişmiş, servet ve iktidarlar el değiştirmiş,kendi ailesi de bu süreçte yok olup gitmiştir.Peki Leyla Hanım, hakkını ,evini geri alabilecek midir? Yapayalnız kaldığı bu hayatta , ona yardım edenler çıkacak mıdır ?  Leyla hanım, kafesinden çıkarılmış bir kuş gibi yüzleştiği bu dünyayla başedebilecek midir? Bu soruların cevaplarını, yavaş yavaş oyuna dahil olan karakterlerle birlikte öğreniyoruz.Sahnenin arka planındaki görüntüler ve de müzikler de eşlik ediyor bu sürece.

Böylesine muhteşem kurgunun, tiyatro oyunu içerisinde ağır aksak ilerlemesinin sebepleri var mutlaka.Sadece bir izleyici gözüyle yorum yapabilirim elbette.Oyuncuların bazılarında görülen konsantrasyon eksiklikleri, diyalogların  ve konu aktarımının biraz fazla göstere göstere olması,buna rağmen akışkanlıktaki eksiklik , oyunun içine tam anlamıyla girmemi engelledi.

Oyundaki bir diğer müthiş performans da Leyla Hanım'ın tam zıttı karakterdeki Roxi(Ayça Varlıer)'den geliyor.Ama benim dikkatimi çeken bir diğer nokta ; Leyla Hanım dışındaki modern dünya kadınlarının  pek de olumlu karakterler olmamaları.Oyun sırasında üzerime çöken bu his de hoşuma pek gitmedi doğrusu.

Kendimce vasat diye değerlendirebileceğim  oyunun sonunda ,tabii ki alkışladım dakikalarca.Verilen emeğe,tiyatroya saygım sonsuz.

Bu oyunu nedense bir sinema filmi olarak hayal ettim.Mutluluk'dan sonra fena olmazdı hani:)
      
                                                                                                            eylem t

3 yorum:

  1. Yorumlarının tümüne katılıyorum, Eylem. Oyunu izlenir kılan iki şey vardı sadece: Roxi'nin performansı ve kurgunun akıcılığı.
    Keşke her oyunda Krek oyunlarından aldığım tadı alabilsem diyorum bazen ama ne mümkün.Sonuçta bu tip oyunlar eğlencelik olarak kalmaya mahkum.

    YanıtlaSil
  2. Kitabı okudum, güzeldi. Ama ben,(deneyimle sabit) kitapta okuduğum bir konuyu tiyatroda ya da sinemada izlemeyi sevmiyorum pek. Mutluluk'u da okumuştum fakat filmini bilerek izlemedim. Farklıklıklar elbetteki olacaktır ancak, kitaptan aldığım lezzeti bulamadığım zaman ilgimi çekmiyor. Tiyatroda farklı oyunlara gitmek daha zevkli oluyor benim için. Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Özlemciğim,daha güzel oyunlara gidelim:))

    Eymen'im ,kesinlikle haklısın.Kitap apayrı bir dünya.Uyarlamalara ben de gitmeyi sevmem.Coverları sevemedeğim gibi.Livaneli'nin kitaplarını okumamıştım neyse ki .Okuyanların gitmesi ise çok daha büyük hayal kırıklığı yaşatacak eminim ki.

    YanıtlaSil